Canlı Yayın
Dinlediğini Paylaş

Kitap Ayracı

                                                                              KİTAP AYRACI

                                                                           -Radyo Tiyatrosu-

                                                                                  13.BÖLÜM

(Alper, küçük sahaf dükkânında daktilosunun başında yazmaktadır. Önce bir süre hızlıca daktilonun sesi… Daktilonun sesinin gelmesiyle birlikte müzik de başlamıştır: Eleni Karaindrou’nun Ulysses Gaze müziği. Bu böyle tam bir dakika sürer. Ama bitmeden, henüz Alper yazarken, daha 30. saniyede sahaf dükkânının kapısı açılır. Hafifçe bir yürüme sesi duyulur. İçeri Yazar girmiştir. Yazar girdikten sonra 30 saniye daha Alper yazmaya devam eder. Sonra yazmayı durdurur: daktilodan çıkarılan kâğıdın çekilişi ve hışırtısı. Yazar, Alper’in birkaç metre uzağındadır. Alper yerinden kalkmadan, yüzünü çevirmeden, Yazar’ı görmeden konuşmaya başlar. Bugün ilginç şeyler olacak sevgili dinleyici. Yazarken ben de merak ediyorum.)

Alper: Siz geldiniz demek.

Yazar: Evet, ben geldim.

Alper: Bekliyordum.

Yazar: Beni mi bekliyordunuz?

Alper: Evet, sizi bekliyordum.

Yazar: Beni tanımıyorsunuz.

Alper: Hayır, tanıyorum.

Yazar: Ama… nasıl olur?

Alper: Siz beni tanıyorsunuz ya, bu yeterli değil mi sizi tanımam için?

Yazar: Peki ama, gelenin ben olduğumu nasıl anladınız?

Alper: Yürüyüşünüzden… Her şeyin kontrolünüz altında olduğunu bilmenin verdiği güven, başka bir dünyadan getirilmiş bir gizeme sahip olmanın verdiği ağırlık, bunca zamanki bekleyişinizden doğan sabırsızlık, yazdıklarınızla yüzleşecek olmanın verdiği tedirginlik, konuşacaklarımızı düşündükçe artan heyecanınız. Hepsini birden adımlarınızda duydum.

Yazar: Niye hala dönüp arkanıza bakmıyorsunuz? Nasılım, merak etmiyor musunuz?

Alper: Eskiden, beni ilk yazdığınız zaman yani, merak ediyordum. Ama sonra ele verdiniz kendinizi. Çok müdahil oldunuz. Yusuf’u da çok korkuttunuz. Rahat olun, ona bir şey belli etmedim. Ama artık sizi merak etmiyorum. Hem görmediğim biriyle konuşmak daha güzel. Çünkü görmek bir sürü tehlikeyi göze almak demektir. Hayal etmekte böyle tehlikeler yoktur.

Yazar: Gerçekten dönüp bakmayacak mısınız bana? Olmazsa ben…

Alper: Hayır, kalın olduğunuz yerde! Böyle daha iyi! Yani arkamda oluşunuz, yüzünüzü göremeyişim. Ben de başımı çevirmeyeceğim. Ama neden ayaktasınız hala? Otursanıza benim yatağa. Temizdir, çekinmeyin. (Hafif bir somya gıcırtısı) Tamam! Şimdi konuşabiliriz. Hayalimdeki portreniz değişsin istemiyorum. Ben, onu konuşmanızla tamamlayacağım. Konuşuyorsunuz ya, bu sizi görüyorum demektir. Unuttunuz bu bir radyo tiyatrosu.

Yazar: Bu bir radyo tiyatrosu ve siz benim zihnimdeki tüm bu kitaplardan cümleler araklıyorsunuz. Necatigil’in bir oyunundandı bu cümleler. Evet, eminim. Kadın ve Kedi… Bir evin eski kiracısıyla yeni kiracısının konuşması, birbirlerine olan benzerlikleri… Zaten bir yerde önce oturanla, oraya sonradan gelen, yerleşen arasında öyle büyük bir fark yoktur. Çünkü evler hep kendilerine uygun kişileri seçerler; ya da kısa zamanda kendilerine benzeyecek insanları. Onların yanılmaz ölçüleri vardır.

Alper: Anladınız demek. Küçük bir oyundu sadece. Ama beni de anlayın, Yusuf haftada bir uğruyor ve geriye kalan zamanda kitap okuyorum. Bu odanın sessizliğinde kitaplar da susunca hiçbir şey kalmıyor.

Yazar: Sessizlikten hoşlanırsınız sanmıştım?

Alper: Mecbur olmasam hoşlanırdım.

Yazar: Konuştuğunuz her şey benim okuduğum kitaplardan ve yazdıklarımdan.

Alper: Hayır, o zaman çok basit bir kahraman olurdum. Ben hem içinizde hem dışınızdayım. Ayrıca, aklınızın ve kalbinizin derinliklerinde, ücra köşelerinde ne varsa hepsini biliyorum ben. Biliyor musunuz? Aslında iyi yazıyorsunuz. Ama gençsiniz ve bilmediğiniz bazı şeyler var. Sizin dünyanıza benzemez burası. Buranın kuralları var, bunu anlıyor musunuz?

Yazar: Hiçbir şey anlayamıyorum. Karmakarışık kafamın içi.

Alper: Anlayacaksınız. Anlatacağım.

Yazar: Bu sözleri benim size söylemem gerekiyordu.

Alper: Öyle planlamıştınız. Ama olmadı, değil mi? Bakın size bir sır vereyim. Siz yazarlar, hiçbir şeyi planladığınız gibi yapamazsınız. Planladığınız gibi yaşayamaz, planladığınız gibi yazamazsınız. Sonra da her şeyi birbirine karıştırırsınız. Çünkü yaşarken de yazarken de hakikati unutuyorsunuz. Hakikat sizi ensenizden yakalayana kadar durmuyorsunuz. Yazının büyüsüne kapıldığınızı zannediyorsunuz. Hâlbuki hakikatin büyüsüdür o.

Yazar: Siz tüm bunları nerden biliyorsunuz?

Alper: Nerden mi, biliyorum. Siz mi soruyorsunuz? Beni yazıp içi zaman ve kitap dolu bu odaya bırakan sizsiniz. Hepsi sizin okuduğunuz kitaplar, içerilerine aldığınız notlar da sizi ele veriyor. Bu kadar kitabın arasına koymasaydınız beni, şimdi bunları konuşuyor olmazdık. O gün Yusuf’a geldiğinizi biliyorum. Konuştunuz ve sonra şu daktilonun başına oturup olmamış gibi baştan yazdınız o sayfayı. Yani buna siz izin verdiniz. Beni siz büyüttünüz. 

Yazar: Tüm bunları biliyorsanız…

Alper: Bir gün bu radyo oyunun biteceğini de biliyorum. Üzülmeyin.

Yazar: Hiç bitmesin istiyorum.

Alper: Bir gün bitecek ama… Düşünmeyin şimdi bunları. Düşünürseniz oluverir. Bakın ne diyeceğim? Aslında bugün gelmeyecektiniz siz, ama bu aralar yazamıyorsunuz.

Yazar: Nerden bildiniz?

Alper: Unuttunuz m? Aklınızın ve kalbinizin derinliklerinde, ücra köşelerinde ne varsa hepsini biliyorum ben. Bugün geldiniz çünkü yazamıyordunuz, alın işte yazın bunları. Hadi geç kalmayın daha fazla… Ben kalkıyorum, dolaşacağım biraz.

(Alper yerinden kalkar ve çıkıp gider. Yazar, sandalyeyi düzeltip daktilonun başına oturur ve yazmaya başlar.)

                                                                               -13. Bölüm Sonu-

PAYLAŞ
DEĞERLENDİRİN
YORUM YAP