Canlı Yayın
Dinlediğini Paylaş

Kitap Ayracı

                                                                               KİTAP AYRACI

                                                                             -Radyo Tiyatrosu-

                                                                                   11.BÖLÜM

Yazar: İnsan kendini ele vermek, içini dökmek istiyor ansızın. Sonra da bir köşeye saklanıp dinlemek istiyor. Ama yapamam bunu sevgili dinleyici.  Yani yapamayız. Hem yaşadığımız dünyanın imkânları buna izin vermiyor ki. Bahane sunmuyorum. Sizin bir hayatınız var. Nefes alıyorsunuz, hatırlıyorsunuz, seviniyor ve üzülüyorsunuz. Bu küçük radyo tiyatrosuyla sizi bizim dünyamıza davet ediyoruz. Dünyamızı sizle paylaşıyoruz. Bir süreliğine de olsa dünyamıza dâhil olun, bizimle yaşayın istiyoruz. Yaşıyorsunuz da. Ama bu dünya size nasıl geliyor, bilemiyoruz. Yani tüm bu sesler, bahsettiğimiz kitaplar, dinlediğiniz şarkılar, okuduğumuz şiirler, anlattığımız hikâyeler, bütün bu konuşmalarımız sizin için ne ifade ediyor? Güzel bir şeyler ifade etmesini umuyoruz.  Tabii sizin de bizden umduklarınız var. Ummak insanın elinde olmadan yapageldiği özel bir eylem. Ummaya devam edin. Bu küçük dünya dönmeye devam etsin. Yusuf’la Alper gelirler şimdi. Hep gelsinler de konuşsunlar burada, iyi insanlar onlar. Onları ihmal etmeyin, dinleyin olur mu? Haydi görüşmek üzere…

(Empyrium’un “Dying Brokenhearted” şarkısı çalmaya başlar.)

Yusuf: Bu günlerde her şey biraz acayip ya da ben garipleştim abi.

Alper: Nerden çıkardın Yusuf?

Yusuf: Bilmiyorum… Kendimi bazen bir hikâyenin içinde gibi hissediyorum.

Alper: Hepimiz bir hikâyenin içindeyiz Yusuf.

Yusuf: Öyle değil abi. Yaşadığımız dünyaya dâhil olan ve hiç ummadığımız bir zamanda bizi kuşatan ilginç bir hikâyenin kahramanı gibiyim. Ve işin garip tarafı sen de bu hikâyenin diğer kahramanısın. Yani bir baksana, bu sahaf dükkânına senle benden başkası girmiyor, ama dışarıda akan bir hayat var. Dışarıda olan biziz sanki.

Alper: İnsana bazen öyle gelir Yusuf. Bir gün ben de böyle senin karışık düşünceler içinde yürüyordum. Soğuktu, üşüyordum, geceydi. Her yerde kar vardı. Yürürken ayakkabımın karda çıkardığı ses dar sokakta yankılanıyordu. Bir abimizin küçük bir dükkânı vardı. İbrahim Abi… Ne yapıyordur şimdi? O küçük dükkânda çay, çorba içer, kitap okur, sohbet ederdik. İbrahim Abi’nin yanına gideyim dedim. Hızlıca yürüdüm. Eski bir binanın bahçe katındaki dükkânın önüne geldim. Ahşap çerçevenin ortasındaki camdan içerinin kalabalık olduğu anlaşılıyordu. İçerdekilerin siluetleri belli oluyordu yalnız. Sıcak nefesleri dükkânı doldurmuş ve camlar buhar olmuştu. İçeriye girmeden bir an durup izlemek istedim içeriyi ve sanki camdaki buğuyu elimle silebilecekmişim gibi elimi camın yüzeyinde dolaştırdım. Tabii buğu silinmedi ve içeriyi göremedim. Ve neden bilmiyorum, hızlıca geri dönüp uzaklaştım oradan. Bana göre silinmesi gerekiyordu nedensiz bir şekilde ama mümkün değildi işte. Sonra oraya her gidişimde camdaki buğunun silinmeyeceğini bilmeme rağmen elimi camın yüzeyinde dolaştırdım. Biliyordum silinmeyecek ama insan yine de bekliyor, bu sefer belki silinir diye geçiriveriyor içinden.

Yusuf: Bir hikâye okumuştum verdiğin dergide oradaki adama çok benziyor. İki arkadaş işte, sinemaya gitmişler, içerisi karanlık. Herkes dikkat kesilmiş, başkahramanın uçuruma doğru yürüyüşünü izliyor. Arkadaşlardan biri perdeden gözlerini ayırmadan adam atlayacak demiş aşağıya, öbürü perdeye yansıyan ışığın geldiği yere bakarak heyecanla atlamayacak demiş, hayır. İddiaya girmişler. Başkahraman aşağıya atlamış, film bitmiş, ekran karamış ve salon aydınlanmış. İnsanlar bir bir ağır ağır çıkmışlar dışarı. İki arkadaş dışarı çıkana kadar hiç konuşmamış, hiç bakmamışlar birbirlerinin yüzlerine. Dışarı çıkınca iddiayı kaybeden, atladı, demiş kederle. Kazanansa başını öne eğerek suçlu gibi, ben biliyordum, demiş, ben biliyordum, çünkü bu filmi daha önce bir kez izledim. Kaybeden dönmüş, gözlerini dikmiş ve, sen ne diyorsun ya, demiş, ben bu filmi on kez izledim ama belki bu sefer atlamaz dedim.

Alper: İnsan bazen öyledir Yusuf. Hep farklı bir şeyler bekler. Belki bir gün olur ha ne dersin? Belki senin zannettiğin gibidir.

Yusuf: Belki Abi. Kim bilebilir? Ben gidiyorum izninle, bakalım beklediğim bugün olur mu? Hadi abi, Allahaısmarladık.

Alper: Güle güle Yusuf. Görüşmek üzere.

Yusuf: Görüşmek üzere Abi.

 

(Yürüme sesi, kapı kapanır.) 

 

                                                                              -11.Bölüm Sonu- 

PAYLAŞ
DEĞERLENDİRİN
YORUM YAP