Canlı Yayın
Dinlediğini Paylaş

Yeşil Dünyamız

Merhaba sevgili dinleyiciler… Bu hafta kullanım alanı oldukça geniş olan kimyasallar çevremizi ve sağlığımızı ne ölçüde tehdit ediyor, kimyasalların etkileri azaltmak için ne gibi önlemler alabiliriz,  bunlara değineceğiz. Bu anlamda hava, su ve toprağa kolayca karışabilen ve bulunduğu ortamlara zarar veren kimyasallar içerisinde yer alan ve “Sessiz Kirleticiler” olarak adlandırılan “kalıcı organik kirleticiler”den, kısaca KOK’lardan bahsedeceğiz.

Günümüzde kimyasallar hayatın her alanında kullanılıyor. Çünkü kimyasallar; temizlik, kozmetik, laboratuvar ürünlerinden boya ve tarım ilaçlarına kadar sanayinin birçok alanında vazgeçilmezler arasında yer alıyor. Kimyasalların yaklaşık % 30’u doğrudan tüketim malları içerisinde yer alırken, % 70’i ise sanayi için ara mal ya da hammadde olmak üzere kullanılıyor.

Dünya genelinde oldukça yaygın bir şekilde kullanılan kimyasalların insan sağlığı ve çevreye zararı da çok büyük. Tam da buradan hareketle ülkeler bu zararları hem küresel hem de ulusal ölçekte ele alıyor. Kimyasalların kullanımının ve çevreye verdiği zararların kontrol altında tutulabilmesi ve küresel olarak ele alınabilmesi için Etkin Kimyasallar Yönetimi’nin geliştirildiğini biliyoruz. Burada esas olan konu kimyasalların kullanılmaya başlamasından atık konuma gelinceye kadar ki süreçteki kontrolüdür.

Sürecin detayları ise şöyle:

Öncelikle kimyasalların kaydı tutuluyor ve elde edilen sonuca sınıflandırılıyorlar. Bu sınıflandırmanın ardından bazı kimyasalların kullanımı yasaklanırken, bazılarının kullanımı ise kısıtlanıyor ya da izne tabi tutuluyor. Daha sonra ise kimyasalların taşınmasında türlerine göre özel şartlar belirleniyor ve kimyasallardan kaynaklanan kazalara müdahale edilmesi ya da bu kazaların en aza indirilmesi için gerekli önlemler alınıyor. Nihayet kimyasalların etkin yönetiminde uluslararası işbirliği yapılıyor.

Bu genel bilgilerin ardından “kalıcı organik kirleticiler”e, kısa adıyla KOK’lara dönelim. Çünkü biliyoruz ki KOK’lar doğal ortamda kırılamayan ve çözünemeyen yapıdadırlar. Bu nedenle onlarca yıl biriken bu kimyasallar çevrede kalıcı olurlar. Ne yazık ki biyolojik olarak da kalıcı olduklarından toksik özelliği taşırlar, yani zehirlidirler. Bunun yanı sıra bu bileşikler, yağ dokularında uzun süre kalabilirler. Dolayısıyla besin zincirine kolaylıkla girebilir ve bu zincirin en üstünde bulunan insanlarda da yüksek oranda birikebilirler. Bu birikim insan sağlığı üzerinde çok kötü sonuçlar doğurur. Şöyle ki; KOK’LAR vücutta doğal olarak bulunan veya üretilen kimyasal taşıyıcıların kimliğine bürünerek bağışıklık sistemlerini bozar; üreme sistemi üzerinde olumsuz etkilere yol açar; zihinsel gelişme yavaşlığına, kansere ve daha pek çok kalıcı hasar veren tehlikeli hastalığa sebep olurlar.

Kalıcı organik kirleticilere maruz kalmamıza neden olan en önemli kaynak gıdalardır. Bu kirleticileri özellikle yağ içeriği yüksek olan et, balık, kümes hayvanları, süt ve süt ürünleri ile çeşitli koruyucu kalıntılarını içeren sebze ve meyveleri tüketerek vücudumuza alıyoruz. Diğer taraftan, endüstriyel üretim ve atık yakma gibi faaliyetlerin yapıldığı alanlara yakın yerlerde yaşıyorsak içtiğimiz su ve soluduğumuz hava yoluyla da vücudumuz kalıcı organik kirleticileri biriktirmeye devam ediyor. En korkutucu olanı ise, yetişkin insanlardan çok daha hassas olan bebeklerin, hayatlarının henüz ilk günlerinde bu kimyasallara maruz kalması. Yapılan araştırmalar KOK’ların anne sütü yoluyla bebeğe kolayca geçtiğini gösteriyor. Hatta plasenta yolu ile doğrudan fetusa geçip vücutta birikmeye ve böylece çok küçük yaşlardan itibaren zararlarını göstermeye başlıyorlar. Bu nedenle tarımın yaygın olarak yapıldığı bölgelerde koruyucu madde tüketiminin çok dikkatli yapılması ve ihtiyaca uygun ürünlerin bilinçli bir şekilde kullanılması hem üretici hem de tüketici açısından büyük önem arz ediyor.

Öte yandan kalıcı organik kirleticiler, sanayide kasıtlı olarak ya da bir ürünün üretilmesi sırasında istenmeden ortaya çıkabilirler. Bu bağlamda sanayiciler de üretim süreçlerini yeniden değerlendirmeli ve KOK salınımlarını azaltıcı tedbirler almalılar.

Peki biz ne yapabiliriz?

Çevre dostu üretim yapan firmaların ürünleri tercih edebiliriz. Başka? Gereksiz plastik ürün kullanımından yani torba, poşet ve pet şişe kullanımından kaçınabiliriz. Daha başka? Mümkün olduğunca ekonomik değeri olan atıkları organik atıklardan ayrı biriktirebiliriz.

Tabii bunların hiçbiri tek başına yeterli değil. Organik kalıcı kirleticilerle küresel ölçekte mücadele edilebileceğinden bahsetmiştik. Buradan hareketle imzalan “Kalıcı Organik Kirleticilere (KOK) İlişkin Stockholm Sözleşmesi”nden bahsetmeden geçmeyelim. Bu sözleşme, insan sağlığı ve çevre için oldukça tehlikeli olan KOK’ların olumsuz etkilerinden korunmayı, bu kimyasalları kısıtlama veya yasaklamayı; üretimlerini, kullanımlarını, ticaret ve salınımlarını kontrol altına almayı; zararlarını azaltmayı hedefleyen uluslararası bir anlaşmadır.

 

Daha yaşanılası bir dünya için söz konusu hedeflere ulaşılması ve herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Evet, bu hafta da çevremiz ve dolayısıyla sağlımızla ilgili önemli bir konuya dikkat çektik. Haftaya yepyeni bir konuyla karşınızda olmayı ümit ediyoruz. Hoşça kalın!

PAYLAŞ
DEĞERLENDİRİN
YORUM YAP