Canlı Yayın
Dinlediğini Paylaş

Kitap Ayracı

                                                                                       KİTAP AYRACI

                                                                                   -Radyo Tiyatrosu-

                                                                                          2. BÖLÜM

 

Yusuf: Ne güzel bir şarkı.

Alper: Yusuf, hoş geldin! Ne zaman geldin? Hiç fark etmedim seni.

Yusuf: Hoş bulduk. Dalmıştınız. Şarkı da çok güzeldi. Hiç rahatsız etmek istemedim.

Alper: Estağfurullah, rahatsızlık ne demek. Gel, geç otur şöyle. Öyle dalmışım. Eskileri hatırlayıp hüzünlendim biraz. Demek beğendin şarkıyı?

Yusuf: Çok beğendim.

Alper: Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin…

Yusuf: Efendim?

Alper: Eserin ismini diyorum Yusuf. Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin…

Yusuf: Tamam, şimdi anladım. Kim söylüyor?

Alper: Müzeyyen Senar söylüyor. Türk Sanat müziğinin en güzel seslerinden birisiydi. Maalesef geçen sene kaybettik kendisini.  

Yusuf: Allah rahmet eylesin. Gerçekten çok güzel söylüyor.

Alper: Allah rahmet eylesin. Evet, çok güzel söyler… Şarkılar insanı eski zamanlara götürüp bırakan hüzün parçalarıdır. Ama plaktan hışırtı gelmeye başlayınca anlarsın hangi zamanda olduğunu. Şarkılarla yaşayabilirsin o yüzden, seni hapsetmezler çünkü. Ama anılarla yaşayamazsın.

Yusuf: Gramofonunuz çok güzelmiş.

Alper: Teşekkür ederim. Baba yadigârı. Sever misin böyle eski eşyaları?

Yusuf: Çok severim. Benim de eski, küçük bir pikabım vardı. Marakeş’te kaldı. 

Alper: Nasılsın bakalım Yusuf?

Yusuf: İyiyim, teşekkür ederim. Siz nasılsınız?

Alper: İyiyim Yusuf, iyiyim ben de. Bu dükkânda kitaplarla, şarkılarla ve böyle senin gibi kitapları seven güzel insanlarla geçiyor günlerim. 

Yusuf: Kitap için çok teşekkür ederim. Kitabı verdiğiniz gün okuyup bitirdim, gerçekten çok güzel şiirler. Bir hafta boyunca tekrar tekrar okudum şiirleri. Bugün sizden diğer şiir kitaplarını da almak istiyorum.

Alper: Tek tek alma bence onları. Sezai Karakoç, bütün şiirlerini Gün Doğmadan kitabında topladı. Gün Doğmadan 13 bölümden oluşur ve Sezai Karakoç her bir bölümü bir sağanak olarak değerlendirir.

Yusuf: “Sağanak” ne demek?

Alper: Birdenbire başlayan, genellikle kısa süren şiddetli yağmur anlamına gelir. Ama ben Sezai Karakoç’un bu kelimeyi ikinci anlamında kullandığını düşünüyorum. Yani; ani, şiddetli veya art arda oluşan hareketler anlamında. Monna Rosa, ilk şiirleridir. Birinci sağnak der bu şiirlere, gül sağnağı der, dolunayın çağrısı der. Çok güzeldir bu ilk şiirler de. Anlamışsındır; sana verdiğim kitap, yani Şahdamar-Körfez-Sesler üç kitabın birleşimidir. Şahdamar, ikinci sağnaktır: ateş sağnağı, güneş karıncalanmaları. Körfez, üçüncü sağnaktır: gölge sağnağı, akşam yıldızının çıkagelişi. Sesler ise dördüncü sağnaktır: geometri sağnağı, doğaüstü kent çizgileri. Ne güzel bir adlandırma değil mi? Arkasında ne denli büyük düşüncelerin var olduğunu da sezdiriyor.

Yusuf: Evet, çok güzel.

Alper: Okuduğun kitapta en çok hangi bölümü sevdin?

Yusuf: Körfez ve Sesler’deki şiirler çok güzel, mesela Çocukluğumuz şiiri.

Alper: Ben de çok severim o şiiri. Nasıldı o şiirin başı? Tamam, şimdi hatırladım.

Annemin bana öğrettiği ilk kelime

Allah, şahdamarımdan yakın bana benim içimde

Annem bana gülü şöyle öğretti

Gül, O’nun, o sonsuz iyilik güneşinin teriydi

Annem gizli gizli ağlardı dilinde Yunus

Ağaçlar ağlardı, gök koyulaşırdı, güneş ve ay mahpus

Babamın uzun kış geceleri hazırladığı cenklerde

Binmiş gelirdi Ali bir kırata

Ali ve at, gelip kurtarırdı bizi darağacından

Asya’da, Afrika’da, geçmişte gelecekte

Biz o atın tozuna kapanır ağlardık

Güneş kaçardı, ay düşerdi, yıldızlar büyürdü

 

Yusuf: Çok güzel okudunuz. Sezai Karakoç’un çok güzel bir çocukluğu varmış.

Alper: O sadece Sezai Karakoç’un değil, ninelerimizin dedelerimizin, annelerimizin, babalarımızın da çocukluğuydu. Şimdi hiçbirinden eser yok, gitti o geceler, o cenk kitapları…

Yusuf: Kitapta ben en çok Şahdamar’daki şiirleri sevdim. Şahdamar şiirleri beni çok etkiledi. Defalarca okudum o şiirleri. Şahdamar, Kara Yılan, Ötesini Söylemeyeceğim, Lili, Köşe… Hem bu dünyaya aitler, bizdenler; hem de yaşadığımızdan çok daha başka, çok daha güzel eski bir zamandan bahsediyorlar.
Alper: Çok güzel dedin Yusuf. Tam da dediğin gibiler.

Yusuf: “Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız” bu dize çok hoşuma gitti.

Alper: Ne dersin, hatırlayalım mı?

Yusuf: Güzel olur.

Alper:

Ruhumuzun içinde kar yağar 
Anamızdan doğduğumuz geceden beri 
Heybemizi emektar makinelere yükleriz 
Fikirlerimizi tıfıl vinçlere 
İri buğday tanelerinin trenleri yürüttüğünü bilmeyiz 

Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız 
Biz kirli ve temiz çamaşırları 
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız 
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız 

Alper: Demiştim sana değil mi Yusuf? Sezai Karakoç bir düşünürdür aynı zamanda diye. Ama sade bir düşünür değil, bir muştucu aynı zamanda.

Yusuf: Muştucu ne demek?

Alper: Muştucu, müjdeci, haberci, öncü anlamlarına gelir. Hani demin söyledin ya! Şiirleri, hem bu dünyaya aitler, hem de yaşadığımızdan çok daha güzel eski bir zamandan bahsediyorlar diye. İşte Sezai Karakoç bu dünyadan haber verir, her şeyin bize sunulduğu gibi olmadığını gösterir, bu yüzden doğru bir habercidir. Yaşadığımızdan çok daha güzel eski bir zamandan da müjdeler verir, güzel bir müjdecidir. Bir de çağdaş edebiyatımızda bunları yapan ilklerdendir, bu yüzden de öncüdür. İşte o güzel muştu kelimesi, bunların hepsini kapsar.   Sezai Karakoç, şairliği kadar düşünürlüğüyle de edebiyatımızın zirvelerindendir. O, İslâm medeniyetine ne kadar vâkıfsa, Hıristiyan medeni­yetine de o ölçüde vâkıftır. Doğu'yu bildiği kadar Batı’yı da bilir. Bu vasıflarıyla onun şiiri, tüm insanlığı içine alarak evrensel nitelik ve nicelikle donanmıştır. Onun şiiri, tüm çağların insanına ilâhî olanı, evrensel olanı muştular hep. Mevlânâ’nın pergel mecazını bilir misin Yusuf?

Yusuf: Evet, biliyorum.

Alper: Hah, işte. Sezai Karakoç, Mevlânâ’nın pergel mecazında olduğu gibi bir ayağını kendi inancına, uygarlığına sabitler, bir ayağıyla da bütün dünyayı dolaşır. Batı edebiyatına dair de pek çok eseri Türkçeye çevirmiştir Sezai Karakoç. Ama… Sen hani Yunus’un torunlarıyla tanışmaya geldim demiştin ya! İşte bugünün Yunus Emre’sidir o. Dur ya… Bak sana ne okuyacağım? Nerde, nerde? Daha dün elimdeydi. Burada işte. Buldum. Dokuz Kandil. Sezai Karakoç’la aynı hakikati paylaşan, değerlerimizi diri tutan bir başka büyük şairimiz Arif Ay’ın o mübarek dokuz güzel insana ithaf ettiği, portre yazıları ve şiirlerinden oluşan kitabı. Çok sade ve lirik bir dili var Arif Ay’ın. İşte bu kitapta Sezai Karakoç’u bak nasıl anlatıyor Arif Ay:

 

Yunus Emre'nin, Hacı Bektaş Veli'nin, Hacı Bayram Veli'nin, Mevlânâ'nın yüzyılımıza düşen izdüşümü; bir medeniyet mefkûrecisi. Onlar, Moğol istilasıyla, Haçlı Savaşları'yla tarumar olan Anadolu'nun dirilişini gerçek­leştirmişlerdi. Bu yüzyılda da aynı misyonu yüklenen­lerden biri de Sezai Karakoç'tur. Bir kaynak suyu kadar tabiî; arı-duru bir sanat ve fikir mimarı. O, ‘ulu hocalar’ın öğretemediklerini öğreten öğreti ustası. Bir haberci, bir muştucu. İslam coğrafyasının fikir seyyahı. Hacca gitmeden haccı anlatan. Şeyh Galip’in sakalsızı. Fuzuli’nin yalnızlık arkadaşı. Necip Fazıl'ın, soluğuyla erittiği buz dağından sonra, ortaya çıkan çalkantılı deryada gemisini karaya oturtmadan, Ulu Önder Peygamber çizgisinde yol alan kaptan. Hikmet burcunda bir şair. İnsan-ı kâmil burcunda bir yazar.

Alper: Ne güzel anlatmış değil mi Yusuf?

Yusuf: Evet, çok güzel anlatmış. Benim sadece Sezai Karakoç’un bir kitabını okudum ama benim okuduğum kadarıyla bile çok güzel uyuşuyor. Tabii bilmediğim bir sürü isim var: Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Şeyh Galip, Fûzûli, Necip Fazıl… Bu isimler kim?

Alper: Dur Yusuf, yavaş ol! Onlara da sıra gelecek. Maşallah okumaya, öğrenmeye çok isteklisin, çok heyecanlısın. Edebiyatımızı da çok sevdin…

Yusuf: Evet, çok sevdim. Belki ileride Türkçeden kitaplar da çeviririm.

Alper: Tabii, neden olmasın! Çok güzel olur. Yusuf, şurada arkanda hemen kalın bir kitap var, bak turuncu kapaklı.

Yusuf: Bu mu?

Alper: Evet o. O, “Gün Doğmadan” işte. Sezai Karakoç’un bütün şiirleri. Onu al.

Yusuf: Olmaz, parasıyla verecekseniz alırım. 

Alper: Bak Yusuf, senle bir anlaşma yapalım. Ben seni çok sevdim. Sen buradan istediğin kitabı al götür, okuyunca geri getirirsin olur mu? Sen benim artık arkadaşımsın. Lütfen kırma beni…

Yusuf: Siz çok iyi bir insansınız. Çok teşekkür ederim.

Alper: Teşekkür edecek bir şey yok Yusuf, ne demek. Yalnız benim birazdan çıkmam gerekiyor. Bir arkadaşımı ziyarete gideceğim. Kusura bakma, olur mu?

Yusuf: Estağfurullah. O zaman birlikte çıkalım sizinle… 

Alper: Olur, yolda okumak için bir kitap alayım hemen de çıkalım. İşte bu, tamam. Hadi gel Yusuf…

 

                                                                                   -2. Bölüm Sonu-

 

 

 

PAYLAŞ
DEĞERLENDİRİN
YORUM YAP