Canlı Yayın
Dinlediğini Paylaş

Müziğimizin Dili

Melodilerimizin değerlerimizle harmanlandığı; kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa bugünlere taşındığı ve dahi mevcut melodilerine dokunmadan müzikal anlamda çeşitlenerek günümüze taşındığı ezgileri sizlerle paylaşmak üzere karşınızdayız. Kültürümüzü de yakından tanıma fırsatı sunan programımızda manevi ve insani değerlerimize ilişkin ipuçları sunmaya bu hafta da devam ediyoruz. Afiyette olduğunuz; sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir şekilde bize kulak verdiğiniz niyetiyle başlıyoruz programımıza.

Malum, hayli geniş bir coğrafyada kendisine yer bulan Anadolu insanı, gelip geçtiği ve yerleşik olduğu her mekân ve zamanda yaşayışını ezgilerle ölümsüzleştirmiştir. Kendisine dair ne varsa yaşanan; gönüllerden dile, dillerden tele dökmüş; geçip gittiği yollarda da buram buram kokusunu bırakmıştır. Siz de bu yaşanmışlıklara merak saldıysanız ve radyonuzun başındaysanız onlardan birine kulak verelim, bakalım bize neler anlatacak.

-*--

Seza Kırgız ve Nida Ateş düetiyle dinledik türkümüzü… Sevgili dostlar, Türk kültürünü anlamak türküleri anlamaktan geçer. Türkülerimiz de Türk dili kadar kendine özgü ve köklüdür Anadolu’da. Toplumun içinden doğar çünkü. Kahramanlık, doğa ve insan sevgisi hepsi tarihe ışık tutar. Dolayısıyla inanç ve ibadet unsurlarının yansımasını görmek de mümkündür türkülerimizde. Mesela, az önce dinlediğimiz türkü bir duadır özünde. Kalleş ve namert adamın kötülüklerinden Yaratana sığınmak için bir niyazdır. Muhannet olarak tabir edilen adamın bir sözü diğerini tutmaz, özü bozuk olduğundan sözüne güven olmaz. Her daim vardır böyle insanlar. Toplumun değerlerine göre böylesi birinin kayığıyla kıyıya ulaşmaktansa, Allah’tan gelen fırtınada savrulmak, denizdeki o balıklara karışmak daha makbuldür. Bunları tecrübe eden atalarımız da 'Adama dayanma ölür, ağaca dayanma kurur!' demişler. O halde Allah’a sığınmak yapılabileceklerin en onurlusudur. Söylenecek çok şey var elbette ama şimdi bir türkü daha dinleyeceğiz. Bak alım o neler söyleyecek bize.

-*--

Aşkın her hali ilahi bir derinlik taşır.  Bülbülle gülün aşkı da bunun en zarif simgelerinden biridir. Söz konusu aşk olduğunda gül sevgilinin temsilidir, bülbül ise aşığın… Sevgiliye kavuşma arzusuyla şakıyan bülbülün güle aşkında ayrı bir derinlik vardır. Feryadı gülşene bıraktıran da dünyevi zevklerden arınarak ilahi güzelliğin yansıması için hazırlanan kalptir. Nasılsa kıyamet günü gelecek ve büyük buluşma o kutsal günde gerçekleşecektir… Aşkın girdabında kaybolmak arzusuyla çıkılan yolda bülbülün aşkı artık ilahileşir ve gül sevgililer sevgilisini; Hazreti Muhammed’i ve kokusunu simgeler. O sevgili ki dikenler içindeki gül’dür; kimsesizlerin kimsesi, insanların en sabırlısı, en hayırlısıdır; Yaratan’ın müjdesi; yaratılan için hoşgörü, adalet ve kardeşliğin müjdesidir. Bunun için edebiyat ve sanatın ve dahi kültürümüzün her alanında gül çokça vardır.

-*--

Müzik bir kültürü sembolize ediyorsa onun her renginde aşkın en saf hali vardır. Dünyevi bir güzellik yahut herhangi bir aşk sanılması aşka yüzeysel bakılmasındandır. Aşkların sonsuza dek kalplerde kalamaması, o kıvılcımın alevlenmek yerine uçup gitmesi ya da sönüp bitmesi de bundandır. Bu sırra nail olanlarsa aşkı kana kana içen ve kendi kılıfını yırtıp kendinden içeri olanı seçenlerdir.

-*--

Müziğimizin dili; tarihi, yaşanılan coğrafyayı, inançları, gelenek ve göreneklerimizi belgeleyen çok kıymetli hazinelerimizdir. Yeryüzünde geniş bir alana sahip olan Anadolu’nun her karışında hayat kendine has özelliklerle karşımıza çıkar. Duygular, yaşanılanlar benzer olsa bile bunların doğduğu topraklardan bize yansıması hep farklıdır, bu da kültürümüzün dolayısıyla da müziğimizin zenginliğidir.  Buna delalet eden en önemli aktarımlardan biri de şüphesiz konu olan hikâyelerin sadece doğduğu yere özgü kalmayıp bu coğrafyanın her bir karesinde benimsenmesindedir. Mesela Efe Kadir ile Al Fadime’nin aşk hikâyesi… Bundan on yıllar önce yaşanmış gerçek bir hikâye… Birbirine sevdalı iki gencin kavuşamaması anlatılır. Bunun sonucu; sevdiğinden ayrı kaldığı günlerden birinde Efe Kadir’in yaktığı türkülerden biri oluverir… Efe Kadir sevdasını, ayrılık acısını türkülerine ilmek ilmek işler. Kulaktan kulağa gençler arasında hızla yayılır türküler. Derken kendi coğrafyasını, kendi zamanını da aşar… Ve bu aşkın masumiyeti, güzelliği bugünlere kadar taşınır.

-*--

Türkülerimizin diline bakarsak onlar daha çok şey anlatırlar bize. Anadolu’nun her bir yerinde bambaşka hikâyeleriyle dile gelir türküler. Gelenek görenekler, tarih ve doğa kadar kültürel ve sosyo-ekonomik yaşamın yansımaları da türkülerde saklıdır. Bu yüzden ayakları bu topraklara basan insanlar için hazinedirler, toprağın ta kendisi gibi… Anadolu insanı nakış işlercesine dokunur toprağa… Henüz sabahın ilk saatleri güneş dünyayı aydınlatmak üzere yola koyulmuşken insanlar da toprağın yoluna düşerler. Onlar toprağın nabzına göre ekip biçerken; toprak da ne varsa verir bağrında. Verdiklerinin hepsi de alın teri, el emeği göz nurudur, ne mutlu… Dışardan bakınca öyle de alışık olmadan iş başa düşünce de aynı mutluluk yaşanıyor mudur acaba? Bir genç kızın aşk hikâyesinde karşımıza çıkıveriyor bu durum. Dinleyeceğimiz son türkümüzde; gelin olana dek el bebek gül bebek büyüyen kızımızın Anadolu’da toprağa emek vermesi gerekliliğiyle hayatının bir andaki değişimini dile getiriyor. Gelin kızın yeni hayatını anlattığı türküsünü dinlerken biz de huzurlarınızdan ayrılıyoruz efendim. Sonraki buluşmamıza dek hoşça kalın.

 

PAYLAŞ
DEĞERLENDİRİN
YORUM YAP